Dünya hâlâ, petrol, doğalgaz, kömür ve nükleer enerji gibi yenilenemeyen bir diğer adıyla geleneksel enerji kaynaklarına bağımlı. Enerji üretimi ve tüketimi arasındaki açık ise giderek artıyor. Hızla yükselen dünya nüfusu ve gelişen sanayinin artan enerji gereksinimi doğal olarak kısıtlı kaynaklarla karşılanamıyor. Üstelik küresel enerji tüketiminin 2035 yılına gelindiğinde 1998 yılında tüketilen enerji miktarının iki, 2055 yılında ise üç katı olacağı tahmin ediliyor.
Geleneksel enerji türlerinin konut ve sanayi sektöründe yaygın olarak kullanılması, sorunu daha da karmaşık bir hale getiriyor. Ulaştırma sektöründeki enerji tüketiminin yüzde 95’i petrolden karşılanıyorken bu oranın gelecek beş yıl içinde, gelişmiş ülkelerde yılda yüzde 1,5, gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 3,6 düzeyinde artması bekleniyor.
Kirlilikte kısır döngü
Fosil yakıtların yanması sonucu ortaya çıkan karbondioksit (CO2) miktarı ormanların azalmasıyla giderek artıyor, bu nedenle atmosferdeki diğer gazlarla birlikte güneş ışınlarının yansımasını da engelliyor ki böylece “sera etkisi” oluşuyor. Küresel ısınmanın bu şekilde artmaya devam etmesi durumunda, 2040 yılına kadar deniz seviyesinin bir metreye kadar yükseleceği, dünyanın en büyük kentlerinin sular altında kalabileceği de ileri sürülüyor.
Yine fosil yakıtların yanmasıyla ortaya çıkan gazlardan biri olan karbonmonoksit (CO) vücuttaki oksijen oranını azaltıyor, kükürtdioksit (SO2) ise kansere sebep olabiliyor. Doğalgazın yanmasıyla ortaya çıkan kokusuz ve gözle görülemeyen azotoksit (NO) ise atmosferde diğer gazlarla etkileşime girerek vücudun bağışıklık sistemini çökertiyor.
Nükleer enerji problemi
Diğer taraftan, İkinci Dünya Savaşı sonrasında barışçıl amaçlarla kullanılmaya başlanan nükleer enerjiye duyulan güven, bugün ne yazık ki ciddi bir korkuyla yer değiştirdi. Dünyadaki elektrik enerjisinin yüzde 17’sini üretse de “Çernobil Nükleer Kazası” sonucu nükleer enerji kullanımı azalmaya başladı. Günümüzde dünya genelinde bini aşkın ticari, askeri ve araştırma amaçlı nükleer reaktör işletilse de yeni tesisler açılması yoğun tartışmalara neden oluyor.
Yenilenebilir enerji neden önemli
Bütün bu gelişmelerin yanı sıra petrolün 50 yıl, doğal gazın ise 200 yıl içinde tükeneceğinin tahmin edilmesiyle insanoğlu doğa ile dost, temiz ve nispeten ucuz enerji kaynakları arıyor. Bu kapsamda, zaman açısından “sürdürülebilir” olmakla birlikte dünyanın her bölgesinde var olabilme özelliğini de taşıyan “yenilenebilir enerji kaynakları”nın daha fazla kullanılması yönünde adımlar atılıyor.
Günümüzde küresel enerjinin yüzde 80’i fosil yakıtlardan geliyor. Yenilenebilir enerji kaynakları kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltmada kritik bir rol üstleniyor.
Yenilenebilir enerji kaynağı “Doğanın kendi evrimi içinde bir sonraki gün aynen mevcut olabilen enerji kaynağı” olarak tanımlanıyor. Yenilenebilir enerji kaynakları, hidro, jeotermal, güneş, rüzgâr, odun, bitki artıkları, biyokütle, gel-git ve dalga olarak kabul edilip sıralanıyor.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının en önemli özellikleri şöyle:
- Karbondioksit emisyonlarını azaltarak çevrenin korunmasına yardımcı olurlar
- Yerli kaynaklar oldukları için enerjide dışa bağımlılığın azalmasına ve istihdamın artmasına katkıda bulunurlar
- Kamuoyundan yaygın ve güçlü destek alırlar
- Bir başka deyişle, yenilenebilir enerji kaynakları, ulaşılabilirlik, mevcudiyet, kabul edilebilirlik gibi özellikleriyle öne çıkarlar
Yenilenebilir enerji türleri
Güneş Enerjisi: Güneş’ten Dünya’ya ulaşan enerjinin en büyük özelliği “sınırsız” bir kaynak olması. Güneş enerjisi teknolojileri, güneş ışınlarını direkt toplayıp bu ışınlar aracılığıyla ısı veya elektrik üretimini sağlıyor. Bu enerjinin kaynağı daha bilimsel bir açıklamayla; “Güneş yüzeyindeki hidrojenin helyuma dönüşmesiyle gerçekleşen füzyon reaksiyonlarıdır” şeklinde yapılabilir.
Güneş enerjisi santralleri ayna ve lens düzenekleri ile güneş ışınımlarını nispeten küçük bir alana yansıtma esasına dayanıyor. Bu küçük alanda odaklandırılan enerji, su ısıtması veya buhar tribünü vasıtasıyla elektrik veya ısı üretimi için kullanılabilir. Ülkemizde çokça kullanılan solar termal kolektörler su ısıtmak için kullanılıyor.
Güneş enerjisi, Türkiye gibi çok güneş alan ülkelerde önemli bir enerji alternatifi. Bu teknoloji özellikle kırsal alanda şebeke dışı elektrik üretimi için de çok elverişli olabilir. Bu teknolojinin en büyük dezavantajı ise gece üretim yapılamaması.
Rüzgâr Enerjisi: Yer yüzeylerinin farklı ısınması, havanın sıcaklığının, neminin ve basıncının farklı olmasına, bu farklı basınç da havanın hareketine neden olur. Rüzgâr enerjisinden elektrik üretmek için rüzgâr tribünleri, mekanik enerji yaratmak için yel değirmenleri kullanılıyor.
Rüzgâr enerjisi günümüzde Dünya’nın elektrik ihtiyacının yüzde 2’sini karşılıyor. Rüzgâr tribünü teknolojilerinin diğer elektrik üretimi teknikleriyle kıyasla çevreye zarar az olur. Karada kurulan rüzgâr santrallerinde tarım ve hayvancılık devam ettirilebiliyor. Rüzgâr santralleri fosil kaynaklı santralleri gibi soğutma suyuna ihtiyaç duymaz.
Jeotermal Enerji: Jeotermal enerjinin kullanımı antik çağa kadar dayanıyor. Antik Romalılar ve Çinliler MÖ 1500’lü yıllarda doğal jeotermal kaynakları; banyo, ısınma ve pişirme amaçlı olarak kullanılmış. Bu enerji kaynağının büyük potansiyeli günümüzde yeniden keşfediliyor. Jeotermal enerjide ısı veya elektrik üretimi için yer altında çeşitli derinliklerinde birikmiş ısıdan, kimyasallar içeren sıcak sudan, buhar ve gazlardan faydalanılır. Isı seviyesi yeteri kadar yüksek olduğunda jeotermal enerji elektrik üretimi ve endüstri için yüksek derecede su üretimi için kullanılabiliyor.
Hidroelektrik: Hidroelektrik santralleri, suyun bulunduğu iki nokta arasındaki potansiyel enerji farkını kullanarak elektrik enerjisi üretir. Barajda biriken su, belli bir yükseklikten aşağı bırakılır ve mekanik enerjiye dönüşür. Bu mekanik enerji, tribün çarklarını çevirir ve jeneratör motoru vasıtası ile elektrik enerjisine dönüşür. Hidroelektrik santralleri, barajlı veya nehir tipi olarak ikiye ayrılır. Baraj tipi santraller, suyu depolarken nehir tipi santraller akan suyun kinetik enerjisini kullanır.
Barajlar sebebiyle 40-80 milyon arasında insanın yaşam alanı baraj suları altında kalmış. Bugün birçok bölgede büyük baraj projelerine bu sebeple yerel halk tarafından karşı çıkılıyor. Nehir tipi santrallerde elektrik üretimi akarsuyun akım özellikleri ile sınırlı ve bundan dolayı küçük ve orta çaplı olur. Suyun akış kanalının değiştirilmemesi halinde bu santrallerin doğaya zararı daha azdır. Fakat bir akarsu üzerine akarsuyun kapasitesinin çok üstünde nehir tipi hidroelektrik santrali kurulması halinde nehrin alt katmanlarında su kalmayacak ve ekolojik denge bozulacaktır. Bu nedenle nehir tipi santraller projelendirilirken akarsu havzasının ekolojik özellikleri detaylı şekilde etüt edilmelidir.
Biyoenerji: Biyokütle, yeryüzünde ve biyosferde organik üretimde bulunmak için karbondioksit, su ve güneş enerjisi kullanan bitkilerin toplamıdır. Biyoenerji, sıvı biyoyakıt (genellikle enerji zengini ürünlerden elde edilen), atık (evsel atıklar dâhil), katı biyokütle (odun, odun kömürü ve diğer biyokütle maddeleri) veya gaz (biyokütle çürümelerinden elde edilen) formlarında biyokütleden elde edilir. Biyoenerji ürünlerinin kontrolsüz gelişimi, insanlar ve çevre üzerinde çok büyük etkiler yaratabilir. Hammaddelerin nerede, nasıl üretildiği ve işlendiği, biyoenerji projelerinin çevresel ve sosyal olarak sürdürülebilir olup olmadığını belirleyecek.
Okyanus Enerjisi: Yeni gelişen teknolojilerden biri denizlerde ve okyanuslardaki dalga ve gel-git olaylarından yararlanarak enerji üretilmesi. Bu teknolojilerdeki sorun, potansiyelin elektrik enerjisine dönüştürülmesi. Dünya ölçeğinde bu potansiyelin kullanılması için pilot projeler başlatılmıştır. Gelecekte bu projeler planlanırken yerel kıyı ekolojisi göz önünde bulundurulmalı, gemicilik, balıkçılık gibi sektörlerin nasıl etkileneceği değerlendirilmeli.
Bütün bu gelişmelere rağmen bugüne kadar yenilenebilir enerji kaynaklarından arzulanan düzeyde faydalanılmasa da küresel ölçekte yaşadığımız ağır çevre sorunlarının giderilmesi için uluslararası iş birliğiyle bu yönde daha fazla adım atılması memnuniyet vericidir.
Kaynaklar
“Yenilenebilir Enerji Kaynakları” Dışişleri Bakanlığı
“Yenilenebilir Enerji Kaynakları” Simla Yasemin Özkaya