Danışmanlık, denetim, güvence, vergi, strateji ve kurumsal finansman hizmetleri ile müşterilerine birçok alanda profesyonel destek sunan EY’nin “2025 Küresel Sigorta Görünümü” raporu sektördeki dijitalleşme eğiliminin geldiği noktaya ışık tutuyor. Sigorta sektöründe uzun süredir beklenen kırılmanın artık somut hale geldiği rapor sayesinde netleşiyor.
Sektördeki dijitalleşme eğilimi elbette yeni değil. Bu kez farklı olan değişimin yalnızca ön ofislerde değil, sigortacılığın en teknik ve geleneksel alanlarından biri olan reasüransta da kendini hissettirmesi. Yapay zeka ve veri analitiği, bu alanda risk modellemesinden fiyatlamaya, kapasite dağılımından hasar tahminine kadar tüm süreçleri dönüştürmeye son derece güçlü bir aday.

Reasürans, doğası gereği öngörülemeyeni tahmin etmeye, nadiren yaşanan büyük riskleri analiz etmeye dayanıyor. Bu nedenle yüksek hacimli, karmaşık ve geçmişe dayalı verilerin doğru biçimde işlenmesi, işin merkezinde yer alıyor. EY’nin verileri bu noktada sektör aktörlerine önemli bir bakış açısı getiriyor: “Artık geçmiş tek başına yeterli değil.” İklim değişikliği, salgınlar, tedarik zinciri bozulmaları ve jeopolitik dalgalanmalar gibi dinamik riskler, reasürans dünyasında daha esnek, adaptif ve öngörücü modelleri zorunlu kılıyor. İşte bu noktada yapay zeka devreye giriyor.
Yapay zeka, sadece işlem hızını artırmakla kalmıyor. Karmaşık korelasyonları tespit etme, parametrik modellemeyi dinamik biçimde uygulama ve çok değişkenli senaryolar üretme gibi insan uzmanlığının sınırlı kaldığı alanlarda devrim yaratıyor. Özellikle deprem, sel, yangın gibi katastrofik risklerin yeniden sigortalanmasında, geleneksel modellerin yerini gerçek zamanlı iklim verileriyle çalışan algoritmik sistemler almaya başladı. Böylece geçmiş veriye dayalı tahminlerden, anlık duruma göre pozisyon alan sistemlere geçiliyor.

Veri analitiği dönüşümün temel taşı
EY raporunda özellikle uydu görüntüleri, sosyal medya analizi, nesnelerin interneti gibi alternatif veri kaynaklarının reasürans modellemelerinde aktif kullanıma girdiği belirtiliyor. Söz konusu bu veri kaynakları, artık yalnızca büyük afetlerde değil, müşteri portföyü dağılımı, risk kümelenmesi ve bölgesel kapasite ayarlamaları gibi stratejik kararlarda da belirleyici oluyor. Bunun sonucunda reasürans sadece bir risk paylaşım aracı değil, aynı zamanda veriye dayalı portföy optimizasyonu sağlayan bir iş ortağı haline geliyor.
Her şey olumlu bir gidişatı gösteriyor ancak tüm bu gelişmeler, reasürörlerin operasyonel yapısını da etkiliyor. EY raporunda vurgulanan bir diğer önemli ve yükselen yaklaşım, reasürans şirketlerinin teknoloji sağlayıcılarla daha yakın ilişki kurmaya başlaması. Yapay zeka altyapısı sunan fintech’ler, parametrik ürünler geliştiren insurtech girişimleri ve büyük veri sağlayıcıları geleneksel reasürans firmalarının yeni iş ortakları artık. Bu yeni yükselen iş birlikleri sayesinde piyasada çok daha kişiselleştirilmiş, çok daha hızlı ve daha şeffaf reasürans modelleri ortaya çıkıyor.
Elbette bu dönüşümün bazı kırılma noktaları da bulunuyor. Regülasyonlar, etik sınırlar ve modelin açıklanabilir oluşu da hala sektörün gündeminde. Yapay zeka ile karar verilen reasürans anlaşmalarında, modelin neden o kararı verdiğini açıklama ihtiyacı hem hukuki hem de operasyonel anlamda önem taşıyor. Ayrıca veri güvenliği ve mahremiyet, özellikle müşteri temelli risklerin yeniden sigortalanmasında dikkatle ele alınması gereken bir alan olarak öne çıkıyor.
Reasürans artık yalnızca büyük riskleri taşıyan değil, büyük veriyi yöneten bir aktöre dönüşüyor. Yapay zeka sayesinde hız kazanan karar süreçleri, veri analitiği ile daha isabetli hale geliyor. Bu yeni yapıda kazananlar, teknolojiyi sadece bir araç olarak değil, stratejik bir altyapı olarak konumlandıran şirketler olacak.