Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA 2022 yılının kasım ayında yayımladığı bir rapora göre dünya nüfusu 8 milyar kişiye ulaştı. Dünyanın 2030'da 8,5 milyar, 2050'de 9,7 milyar, 2100'de ise 10,4 milyar nüfusa ulaşması bekleniyor. Bu rakamlar dünyanın kıt yiyecek kaynaklarının geleceğine dair endişe yaratıyor. Hem Türkiye’de hem de dünyada beklenen nüfus artışı ve sınırlı su kaynakları toplumların beslenme ihtiyaçlarının karşılanmasında tarımın öneminin artacağına işaret ediyor. Üstelik su sorunu ve küresel ısınma nedeniyle geleneksel tarım yöntemlerinin ötesinde çözümler üretmek şart.
İklim değişikliğinin yarattığı olumsuzlukların önüne geçilmesi ve daha yaşanası bir dünyanın sürdürülebilmesi için yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı son derece önemli. Türkiye, güneşli gün sayısı açısından bakıldığında, kendisine konum olarak en yakın Avrupa ülkelerinden Fransa ve İspanya’dan yüzde 30 daha avantajlı görünüyor. Dolayısıyla bu potansiyelin verimli bir şekilde kullanılması durumunda ülkemizdeki toplam elektrik ihtiyacının yüzde 75’i bu yöntemle karşılanabilir. İşte yenilenebilir enerji ve tarımın sağlıklı bir şekilde bir araya getirilmesi de agrivoltaik tarım sistemleriyle mümkün.
Agrivoltaik tarım ya da diğer adıyla GES-Tarım sistemleri, aynı toprak parçası üzerinde yükseltilmiş güneş panelleriyle elektrik üretimine, aynı zamanda da tarım yapılabilmesine imkan sağlıyor. Bu sistemde klasik tek yüzlü panellerin yanı sıra, ikiyüzlü veya şeffaf paneller de kullanılıyor. Panellerin altında yapılan tarımda, ürün çeşitleniyor; tarım ve enerjinin sürdürülebilir olmasına da katkı sağlanabiliyor.
Su miktarını azaltıyor
Agrivoltaik tarım sistemleri ile tarımsal arazilerde kullanılan su miktarları da azami ölçüde azaltılıyor. Panellerin alt kısımlarında yetiştirilen bitkilerin sulanması ile panel altlarında mikro bir iklim oluşuyor. Panelin alt kısmında, gölgede kalan toprak daha uzun süre nemli kalıyor ve bitkilerin büyüyüp gelişmesi için ihtiyaç duyduğu su, nemli topraktan sağlanabiliyor. Gölgeli ortamı seven uygun bir bitki seçilip bu sistemle yetiştirildiğinde bitki verimliliği artıyor.
Agrivoltaik sistemler ile kullanılabilir tarım arazi alanları genişletilebilirken üretilen mahsul miktarları da artırılabiliyor. Ayrıca robotik ve otonom tarıma elverişli ortamlar da elde edilebiliyor. Çelik yapı arasında yetişen bitkilerin kontrolleri, ihtiyaç duydukları vitamin ve mineral oranları, mahsullerin toplanması gibi süreçler insan eli değmeden, çelik yapılara bağlı robotik sistemlerin hareketi ile sağlanabiliyor.
Agrivoltaik sistemler kazan-kazan felsefesi taşıyor. Bu yolla hem Türkiye’nin atıl alanları tarıma kazandırılabilir hem de üretilen elektrik miktarı artırılabilir. Aynı zamanda nüfusun beslenme ve enerji ihtiyaçlarının karşılanması ile birlikte aynı alan üzerinde çiftçilik, kaynak işçiliği gibi farklı iş kollarına yönelik istihdam alanları yaratılabilir.
Tanzanya ve Şili örneği
Tanzanya güneş açısından çok zengin bir ülke. Önceleri yılda iki kere ekim yapılan ancak günümüzde yağışların azalmasıyla birlikte tek bir hasat yapılırken bile zorlanılan Tanzanya’da bazı çiftçiler agrivoltaik tarım yapabiliyor. Güneş enerjisi kullanımının ülke geneline yayılması büyük miktarda yatırım gerektirdiğinden henüz mümkün görünmüyor. Ayrıca tarım arazilerini güneş panelleriyle doldurunca ekim yapacak yer kalmayabilir. Tüm bunları agrivoltaik sistemlerle bertaraf etmek olası.
Son yıllarda ciddi bir kuraklık yaşayan Şili’de tarımsal üretim için kullanılan su, toplam tüketimin yüzde 70’inden fazlasını oluşturuyor. Bu çok büyük bir oran. Geçen yaz Şili’de de damla sulama yöntemi uygulanan bir fesleğen tarlasında yapılan ölçümlerde, agrivoltaik panellerin altındaki toprakların yüzde 29 daha nemli olduğunu tespit edildi. Gölge nedeniyle daha az suyun topraktan buharlaşması, çiftçilerin daha az suya ihtiyaç duymasını sağlıyor ki bu, özellikle yağışın az ve öngörülemez olduğu dönemlerde önemli bir fark yaratıyor.
Önemli bir konu da hangi bitkinin ekiminin yapılacağının belirlenmesi. Çin’de yapılan araştırmalarda, agrivoltaik sistemlerin çay bitkisi üzerindeki etkisi incelenmiş ve sonucun pozitif olduğu görülmüş. Gölge ve nemli ortam çay bitkisinin verimine katkı sağlamış. Çay bitkisinin ışığa toleransı düşük, güneş panellerinin yarattığı gölge ‘güneş yanığı’ olmalarını engelliyor. Ancak güneşe daha çok ihtiyaç duyan domates ya da pamuk gibi bazı bitkilerin ise gölgeden aynı oranda fayda görmeyebileceği düşünülüyor.
Yasal ve maddi zorluklar
Agrivoltaik sistemlerin sayısı son yıllarda büyük oranda artsa da bu sistemleri genele yaymanın; özellikle de gelişmekte olan ülkelerde yaygınlaştırmanın önünde birtakım engeller bulunuyor. Günümüzde bu sistemlerin büyük bir kısmı Avrupa, Kuzey Amerika, Japonya ve Güney Kore’de bulunuyor. Bu yüzden diğer bölgelerde agrivoltaik uzmanlığı konusunda eksiklik var. Güneş paneli fiyatları bir süredir düşüyor fakat maliyet hâlâ büyük bir sorun. Örneğin bahis konusu Tanzanya’da 104 panelden oluşan bir agrivoltaik sistemin maliyeti 40 bin dolar civarında. Baştan ödenmesi gereken bu para, agrivoltaik sistemleri pek çok çiftçi için erişilmez kılıyor.
Öte yandan ilginçtir ki geçmişte tarımsal üretimi korumak adına bazı alanlarda güneş paneli kurulumunu yasaklamış olan ülkeler ise agrivoltaik alanındaki gelişmelere uygun bir şekilde mevzuatlarını güncellemeli. Bu yüzden bu teknolojinin yayılması için hem maddi olanak hem de yasal değişiklik gerekebilir.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre üç milyardan fazla kişi su kıtlığının yüksek veya çok yüksek olduğu kırsal bölgelerde yaşıyor. Bu yüzden su tasarrufu dünyanın dört bir yanında her geçen gün daha önemli hale geliyor. Agrivoltaik yöntemler üç açıdan da kazandırıyor: Su, enerji ve gıda. Bu üç temel ihtiyaç açısından gelecek öngörülerinin karanlık göründüğü dikkate alınırsa bu tarım yönteminin tüm dünyaya yayılması için çalışılması gerekliliği su götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
KAYNAKLAR
temizenerji.org
BBC Türkçe