Yenilenebilir enerjinin geleceği hidrojende mi?

Yenilenebilir enerjinin geleceği hidrojende mi?

Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA), yayınladığı son raporla dikkatleri hidrojene çekti. Maliyetli bir kaynak olan hidrojenin önümüzdeki 30 yıl içinde jeopolitik öneminin artması bekleniyor.

Enerji maliyetlerinin tüm dünya genelinde artışı ve iklim krizinde gelinen nokta itibarıyla yeni ve temiz enerji kaynaklarının önemi artıyor. IRENA’nın “Enerji Dönüşümünün Jeopolitiği: Hidrojen Faktörü” adlı yeni raporuna göre küresel hidrojen ekonomisi de hızla büyüyor. Bu büyümenin jeoekonomik ve jeopolitik değişimler getirebileceği belirtiliyor.

Raporda, hidrojenin 2050 yılına kadar küresel enerji kullanımının yüzde 12’sini oluşturabileceği tahminine yer veriliyor. Bu tespitin temel nedenleri olarak da iklim krizi nedeniyle temiz enerjiye duyulan acil ihtiyaç ve ülkelerin sıfır emisyon taahhütleri gösteriliyor.

Rapor, 2020’lerin ülkeler açısından temiz enerji elde etme hususunda teknoloji liderliği için büyük bir yarışa sahne olabileceğine işaret ediyor. Hazırlık dönemi sonrasında talebin 2030’ların ortalarında başlaması bekleniyor. O zamana kadar yeşil hidrojen, küresel olarak fosil yakıtlı hidrojenle maliyet rekabetine girebilir. 

Avrupa Birliği 2050 ve Almanya 2045 yıllarına kadar “iklim nötr” olmak için tümüyle temiz enerji kullanımına geçmeyi planlıyor.
Avrupa Birliği 2050 ve Almanya 2045 yıllarına kadar “iklim nötr” olmak için tümüyle temiz enerji kullanımına geçmeyi planlıyor.

Tam da bu noktada şu bilgiyi not düşmekte fayda var. Her ne kadar rapora göre Çin, Brezilya ve Hindistan gibi ülkeler yeşil hidrojene geçmeye daha erken başlayacak olsa da Avrupa Birliği ve Almanya’nın da bu konuda taahhütleri söz konusu. Öyle ki Avrupa Birliği 2050 ve Almanya 2045 yıllarına kadar “iklim nötr” yani bir başka söylemle “iklim tarafsız” olmak istiyor. İklim tarafsız olmanın getireceği yükümlülük, yoğun emisyona neden olan ürün ve uygulamaların yerine, emisyonsuz alternatiflerin getirilmesini sağlamak.

Yeşil, mavi, gri hidrojen

Söz konusu alternatiflerden biri de iklimi koruyucu bir kaynak olan hidrojen. Ne var ki hidrojen, tüm zorlukları bir kerede ortadan kaldıran, her amaca uygun mucizevi bir çözüm değil. Fazlasıyla da pahalı.

Hidrojeni biraz daha yakından incelersek konu netleşebilir. Hidrojen, birçok özelliği olan renksiz kimyasal bir element. Dünya gezegeninde saf haliyle neredeyse hiç bulunmuyor. Bu sebeple de başka elementlerle birlikte oluşturduğu bileşiklerden çözündürülüp yoğun enerji kullanılarak çıkarılması gerekiyor. Hidrojen çeşitli ikincil ürünlere dönüştürülerek işlenebiliyor. Bunlar arasında metanol, amonyak, sentetik metan ve sentetik yakıtlar gibi hidrojen bazlı enerji kaynakları ile temel kimyasallar bulunuyor.

Hidrojenin rengi olmadığından “mavi”, “gri” ya da “yeşil” olarak adlandırılması, hangi işlemle ve hangi başlangıç maddeleriyle üretildiğine göre değişiyor. Sadece, elektroliz yoluyla yeşil elektrikle üretilen “yeşil” hidrojen neredeyse emisyonsuz. “Mavi” hidrojen ise, tıpkı “gri” hidrojen gibi doğalgaza dayanıyor. Mavi hidrojen üretiminde CO2 atmosfere ulaşmayıp yeraltında depolandığı için bu mavi hidrojene “iklim nötr” deniyor. Bu isim üzerinde tartışmalar mevcut, sonuçta bu işlemde kullanılan doğalgaz daha fazla emisyona yol açıyor. Mavi hidrojeni büyük ölçekte üretebilen bir tesis ise şimdilik mevcut değil.

Bu fotoğraftaki nesne, temiz enerjiyle çalışan bir pil. Bilim insanları çevre için çalışmalarını sürdürüyor.
Bu fotoğraftaki nesne, temiz enerjiyle çalışan bir pil. Bilim insanları çevre için çalışmalarını sürdürüyor.

Almanya örneği

Konu Almanya üzerinden incelendiğinde tablo daha net ortaya çıkabilir. Almanya’nın ulusal enerji tüketimi, yılda 55 ile 60 terawatt saat arasında. Bu enerjinin büyük bölümü gaz ve petrolden üretilen gri hidrojenden karşılanıyor. 2045 yılında tümüyle uygulamaya geçilecek iklim tarafsızlığının getireceği yükümlülük nedeniyle yeşil hidrojenli enerji talebinin yılda 265 terawatt saate yükselmesi bekleniyor. Senaryo 2030 için yeşil ve mavi hidrojen karışımını öngörüyor. Ancak 2045’e kadar mavi hidrojen kullanımının tamamen yeşil hidrojenle ikame edilmesi gerekiyor.

Söz konusu hidrojen ihtiyacı, Almanya’da bizzat üretilebilen miktardan daha yüksek. Almanya’nın rüzgâr ve güneş enerjisi kapasitesi de sınırlı. Bu sebeple 2030’dan itibaren ihtiyaç duyulan hidrojenin üçte ikisinin ithal edilmesi gündemde. Şu anda hidrojen ithalatı için bağlayıcı düzenlemeler yok. Bu yüzden Almanya ve Avrupa Birliği, bu konuda öncülük ederek piyasalarının gücüyle katı ve kontrol edilebilir standartlar geliştirme fırsatına sahip. 

Rapora göre ucuz yenilenebilir elektrik üretebilen ülkeler, rekabetçi yeşil hidrojen üretmek için iyi bir konumda olacak.
Rapora göre ucuz yenilenebilir elektrik üretebilen ülkeler, rekabetçi yeşil hidrojen üretmek için iyi bir konumda olacak.

Sınırlar arası ticareti yapılabilir

Yeniden rapora dönersek… 2050 yılına kadar hidrojenin yüzde 30’undan fazlasının sınırlar arasında ticaretinin yapılabileceği tahmin ediliyor. Geleneksel olarak enerji ticareti yapmayan ülkelerin, hidrojen etrafında ikili enerji ilişkileri kurabileceği ön görülüyor.

Raporun diğer öngörülerine göre ucuz yenilenebilir elektrik üretebilen ülkeler, rekabetçi yeşil hidrojen üretmek için iyi bir konumda olacak. Temiz hidrojenin jeopolitiği muhtemelen farklı aşamalarda ortaya çıkacak. Ayrıca yenilenebilir enerji potansiyeli yüksek ülkeler, potansiyellerini enerji yoğun endüstrileri çekmek için kullanarak yeşil sanayileşme bölgeleri haline gelebilir. Yeşil hidrojenin, ithalat bağımlılığını, fiyat oynaklığını azaltıp enerji sisteminin esnekliğini artırması dolayısıyla enerji bağımsızlığını, güvenliğini ve esnekliğini güçlendirmesi de beklentiler arasında.

Yenilenebilir enerji tesislerinin suyun kolay erişilebilir olduğu yerlerde bulunması yeşil hidrojen üretiminde avantaj sağlıyor.
Yenilenebilir enerji tesislerinin suyun kolay erişilebilir olduğu yerlerde bulunması yeşil hidrojen üretiminde avantaj sağlıyor.

Taşınma maliyeti yüksek

Hidrojen üretiminde gerekli olan enerjinin büyük bir kısmı yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanabilecek, kalanı ise doğalgaz ve karbon yakalama ve depolama faaliyetlerinden elde edilecek. Yenilenebilir enerji maliyetlerinde düşüş var ancak hidrojenin taşınması hala maliyetli. Rapora göre taşınma konusunda iş birlikleri artacak.

Özellikle yeşil hidrojenin üretiminde güneş, rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının yoğun olarak kullanıldığı alanlar öne çıkıyor. Tesislerin suyun kolay erişilebilir olduğu yerlerde bulunması yeşil hidrojen üretiminde avantaj sağlıyor.

Dünyadaki enerji sektörü temsilcileri, yeterince yeşil hidrojen elde edilinceye kadar geçiş çözümü olarak mavi hidrojene ihtiyaç duyulduğunu da öne sürüyor. Yatırım için uygun zaman aralıklarından yararlanılması ve yeni inşa edilen tesislerde hidrojen içeren uygulamaların sınanması gerektiği de vurgulanıyor. Yeterince yeşil hidrojen elde edildiğinde ise mavi hidrojenden yeşil hidrojene geçilebileceği söyleniyor.

Hidrojen, modern toplumda vazgeçmek istemediğimiz veya vazgeçemediğimiz bazı ürün ya da uygulamaları, iklimi korur hale getirmeye yardım edebilir. Ancak dönüşüm için sanayi temsilcileri zamana ihtiyaçları olduğunu söylüyor. Şirketlerin de kısmen yeni sistemler kurma gereksinimleri söz konusu. Sanayi, siyasetten güvenilir çerçeve koşullarının oluşturulmasını da talep ediyor. Yeni ve iklimi koruyan sistemlerin ancak bu şekilde hayata geçirilebileceği bu konudaki ortak söylem. Endişeli bir merakla sormamız gerek soru ise belki de şu: “Gezegenimizin o kadar zamanı var mı?”

KAYNAKLAR

IRENA “Enerji Dönüşümünün Jeopolitiği: Hidrojen Faktörü Raporu”

Heinrich Böll Stiftung Derneği

Anadolu Ajansı

TÜRKUAZ Haber Ajansı

Benzer İçerikler

PSM’den Corpus Sigorta’ya ve Quick Sigorta’ya 2 ödül!

PSM’den Corpus Sigorta’ya ve Quick Sigorta’ya 2 ödül!