Türkiye’nin CO2 ile imtihanı

Türkiye’nin CO2 ile imtihanı

Çevre ve İklim Derneği’nin (REC) hazırladığı “Türkiye’nin Karbon Yakalama, Kullanma ve Depolama Potansiyeli” raporuna göre, karbon depolama kapasitenin geliştirilmesi öneriliyor.

Çevre ve İklim Derneği (REC), 2024 Mart tarihli Türkiye’nin Karbon Yakalama, Kullanma ve Depolama Potansiyeli raporunu açıkladı. Buna göre Türkiye, 2021 yılında KYKD’ye (Karbon Yakalama, Kullanma, Depolama) konu olabilecek 254 Mt CO2 eşdeğeri sera gazı salımı yaptı. Türkiye 2021’de Paris Anlaşmasını onaylayarak 2030 yılı için 1 milyon 213 bin ton CO2 olarak öngördüğü karbon salınımını “artıştan yüzde 41’lik azaltımla” 695 milyon ton CO2 seviyesinde tutmayı taahhüt etse de şu an için bilinen karbon depolama kapasitesi bu miktar için yetersiz görülüyor.

Raporun ne söylediğine bakmadan önce, “karbon yakalama, kullanma ve depolama” kavramlarını netleştirmekte fayda var. Yazının kalanında kısaltmasını kullanacağımız KYKD, atmosferden emilen karbondioksitin (CO2) çeşitli yöntemlerle kullanılması ya da yeraltında güvenli bir şekilde depolanması anlamına geliyor. Bu sürecin genel adımları ise şöyle:

Yakalama: Bu işlem, fabrikalar, enerji üretim tesisleri gibi endüstriyel; doğal gaz ve petrol gibi doğal kaynaklardan salınan CO2'nin yakalanmasına deniyor. Bunun için farklı teknolojiler kullanılabilir. Bu işlemin amacı CO2'yi diğer gazlardan ayırmak ve saf bir formda CO2 elde etmek.

Kullanma: Yakalanan CO2, sera gazı olarak ya da içecek endüstrisinde gazlandırma amacıyla kullanılabiliyor. Kimyasal ürünlerin üretiminde bir hammadde olarak da CO2’den faydalanılabiliyor.

Depolama (Storage): Eğer CO2 kullanılmayacaksa ya da geri dönüşümü mümkün olamıyorsa depolanma yoluna gidilebiliyor. Depolama ise genellikle yer altı boşluklarına, özellikle eski petrol veya gaz rezervuarlarına enjekte edilme yöntemiyle yapılıyor. Bu rezervuarlar genellikle derin yeraltında, kayalarla çevrili oluyor. CO2 bu kayalara aktarıldığında sıvı halde kalıyor ve jeolojik süreçlerle birlikte kaya içine emiliyor.

Bu süreçlerin her birinin uygulamaya alınmasının maliyet, teknik zorluklar ve çevresel etkiler göz önünde bulundurularak hesap edilmesi gerekiyor.

Rapora dönersek Türkiye’nin sera gazı salımlarının -kısa ve orta vadede- azaltılmasında KYKD ülkenin koşullarına uygun bir çözüm olarak değerlendirilemiyor. KYKD’nin ancak ve ancak karbon yakalama maliyetlerinin düşmesi halinde, Türkiye’nin 2053 net-sıfır salım hedefine ulaşmasına sınırlı katkı sunabileceği kaydediliyor.

Dünyada KYKD ne durumda

Türkiye için sınırlı olsa da uluslararası düzeyde KYKD net-sıfır salıma ulaşmak için kullanılacak araçlardan birisi olarak görülüyor. Öyle ki Paris Anlaşması Birinci Küresel Stok Sayımı, KYKD’nin araştırma ve uygulamalarının yaygınlaştırılması çağrısında bulunuyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) öngörülerinde yer bulan KYKD teknolojileri hakkında görüş bildiren Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), 2050 yılında net-sıfır salıma ulaşmak için 2030’da karbon yakalama miktarının bir milyar ton, 2050 yılına gelindiğinde ise altı milyar tona yükselmesini öngörüyor.

Dünya genelinde KYKD teknolojilerinin kullanılmasında önceliğin sera gazı salımlarının düşürülmesinin zor olduğu çimento üretimi ve demir-çelik üretimi gibi imalat sanayi sektörlerine verilmesi destekleniyor. Buna karşın başta ABD olmak üzere elektrik üretiminde de KYKD teknolojilerinin kullanımını planlayan ülkeler de söz konusu.

Bu çerçevede devletler, Paris Anlaşması Birinci Küresel Stok Sayımında KYKD’de önceliğin sera gazı salımlarının düşürülmesinin zor olduğu sektörlere verilmesi üzerinde anlaşmışlardır. Örneğin karbon salımında en önemli aktörlerden olan Amerika Birleşik Devletleri’nde CO2 depolanmasına ton başına 85 dolar teşvik veriliyor. Sanayileşmiş ülkelerin bulunduğu Avrupa Birliği’ne (AB) bakılırsa da Karbon Yakalama ve Depolama Direktifi’nin kabul edildiği görülüyor. Tabii ki bu noktada AB’nin salım ticareti sisteminde ton başına CO2 salım bedeli 100 euro civarında. Bu ödemenin KYKD teknolojilerinin uygulanmasını olası hale getirdiği de görülüyor.

KYKD teknolojilerinin kullanılmasında, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaşması daha düşük maliyetli bir yol sunuyor.
KYKD teknolojilerinin kullanılmasında, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaşması daha düşük maliyetli bir yol sunuyor.

Dünyanın önündeki depolama engelleri

Bu örneklere rağmen dünya geneline bakıldığında KYKD teknolojilerinin yaygınlaşmasının önünde önemli engeller bulunduğu görülüyor. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) KYKD uygulamalarına ilişkin zorlukları şöyle sıralıyor:

  • Ortalama CO2 yakalama maliyeti ton başına 100 euronun üzerinde.
  • Yakalama teknolojisi, salımların azaltılmasının zor olduğu çimento ve demir-çelik fabrikaları için halen yeteri kadar gelişmemiş.
  • KYKD uygulamalarındaki en büyük zorluk uygun depolama sahalarının bulunmasında yaşanan güçlük. Depolama sahalarıyla CO2 salım kaynaklarının coğrafi olarak çakışmaması maliyet ve riskleri artırıyor.
  • KYKD teknolojileri enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjiye geçişe göre pahalı bir çözüm.

Oxford Üniversitesi’nin konuya dair değerlendirmesine göre ise net-sıfır emisyona ulaşmada KYKD teknolojilerine yoğun olarak başvurulması, bu teknolojilerin sınırlı kullanıldığı senaryolara göre 30 trilyon dolar daha yüksek maliyet demek. Enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaşması bu noktada çok daha düşük maliyetli bir yol sunuyor. 

2021 yılında Paris Anlaşmasını onaylayan Türkiye, salımı artıştan yüzde 41’lik azaltımla 695 milyon ton CO2 seviyesinde tutmayı taahhüt etti.
2021 yılında Paris Anlaşmasını onaylayan Türkiye, salımı artıştan yüzde 41’lik azaltımla 695 milyon ton CO2 seviyesinde tutmayı taahhüt etti.

Türkiye'de KYKD’nin durumu

Rapora göre rakamlara bakarak, 2021’de Paris Anlaşmasını onaylayan Türkiye’nin 2053’te net sıfıra ulaşıp ulaşamayacağına dair bir vizyon ortaya koymak mümkün.

Rakamlara gelirsek…

  • Türkiye 2021 yılında KYKD’ye konu olabilecek 254 Mt CO2 eşdeğeri sera gazı salımı yapmış. Sera gazı salımlarının 2038’de pik yapması öngörülmüş, uzun dönemde net-sıfır salım hedef yılı olarak 2053 hedeflenmiş.
  • Yine aynı yıl elektrik üretimi kaynaklı 160 Mt CO2 eşdeğeri, metalik olmayan mineral ürünleri (çimento vd.) üretimi kaynaklı 77 Mt CO2 eşdeğeri ve demir-çelik sektörü kaynaklı 18 Mt CO2 eşdeğeri sera gazı salımı gerçekleşmiş.
  • Türkiye’de potansiyel depolama sahaları için sadece petrol ve doğalgaz sahaları belirtilmiş. Bu sahaların toplam kapasitesi ise 108 Mt CO2.
  • Türkiye’nin akifer alanlarında çok daha yüksek bir jeolojik depolama kapasitesi olduğu tahmin edilmekle birlikte, bu alanlardaki potansiyel kapasite bilinmiyor. Bu hesaplamanın yapılıp Türkiye’nin akifer alanlarındaki jeolojik depolama kapasitesini ve risklerini ortaya koyması elzem kabul ediliyor.
  • Türkiye’de detaylı olarak bilinen depolama sahaları Türkiye’nin salımlarına göre yeterli değil. Bilinen ve uygulamaya alınabilecek kapasitenin 20 yılda doldurulacağı bir varsayımda, yıllık 5,4 Mt CO2 depolama kapasitesi ilk aşamada kullanılabilir. Bu kapasite, Türkiye’nin 2021 için yıllık 564 Mt CO2 salımı olduğu düşünüldüğü zaman çok düşük kalıyor.

Bu durumda öncelikle Türkiye’nin de akifer alanlarındaki jeolojik depolama kapasitesini ve risklerini ortaya koyması gerekiyor. Dünyadaki gibi Türkiye’de de potansiyel olarak yakalanacak karbonun depolama sahalarına taşınması yüksek maliyetli olacak ki bu da hesaba katılmalı. Ayrıca Türkiye’nin karbonun depolaması için kullanılabilecek bilinen petrol sahaları Güney Doğu Anadolu bölgesinde daha yoğun. Uygun akifer sahalarının ise Karadeniz’de olduğu düşünülüyor. Salım kaynağı tesisler ise özellikle Marmara ve Ege bölgesinde kurulu. Salım kaynakları ile depolama sahalarının farklı bölgelerde yoğunlaşması, yakalanan CO2’nin salım kaynağından depolama sahasına taşınmasının maliyetini artırıcı bir unsur.

Yapılabileceklere dair rapordan öneriler

Türkiye’nin KYKD konusunda yetişmiş insan kaynağı sınırlıdır, mevzuatı oluşturulmamıştır ve kurumsal altyapısı tamamlanmamıştır.

Türkiye’de KYKD’ye ilişkin mevzuat bulunmamaktadır. KYKD’ye ilişkin bu hukuki boşluklar hızlı bir şekilde kapatılmalıdır. Kalıcı depolama kapasitesinin etkin bir şekilde belirlenmesi ve yönetilmesi için TPAO, BOTAŞ ve MTA gibi kurumların görev tanımları; CO2’nin taşınması, jeolojik depolanmasını, kapatılmasını ve izlenmesini içerecek şekilde yenilenmelidir.

Depolama tesislerinin düzgün çalışması ile kapanma ve kapanma sonrası sürecin izlenmesi ve sonuçlandırılmasına ilişkin finansal mekanizmalar oluşturulmalıdır.

Türkiye, geliştirilmiş petrol geri kazanımı (EOR) uygulamaları kapsamında petrol sahalarında ve jeotermal sahalarda yeraltına CO2’nin basılması konusunda deneyimlidir. Buna karşın, CO2’nin yakalanması ve depolanmasına ilişkin yeterli uzmanı yoktur. KYKD’nin kullanımı için önemli bir iş gücü oluşturulmalıdır.

Türkiye’de henüz emekleme aşamasında olan KYKD’nin ülkede uygulanması için şimdiden yakalama, taşıma, kullanma ve depolamadan oluşan dört ayağının tamamını çalışması, bunlara ilişkin stratejilerin ortaya konması, yasal bir zemin oluşturması ve idari çerçevesinin belirlenmesi gerekiyor.

KAYNAK

https://rec.org.tr/wp-content/uploads/2024/03/KYKD_Rapor.pdf

Benzer İçerikler

PSM Awards 2020'de yılın en iyileri seçildi.

PSM Awards 2020'de yılın en iyileri seçildi.