Son yıllarda dünya genelinde aşırı hava olaylarının sıklığı ve şiddeti önemli ölçüde artıyor. Seller, fırtınalar, orman yangınları, kuraklıklar gibi doğa olayları, hem insan hayatını hem de ekonomik varlıkları tehdit ediyor. Bu gelişmelerin ışığında, Cenevre Derneği (Geneva Association) tarafından yayımlanan “Konut Sigortasını Güvence Altına Almak: Aşırı Hava Koşullarına Karşı Maruziyetin ve Kırılganlığın Azaltılması” başlıklı rapor, gelişmiş ekonomilerde dahi konut sigortasının erişilebilirliği ve karşılanabilirliği konusunda ciddi endişeler barındırıyor.
Aşırı hava koşullarının sektöre etkisi
İklim değişikliğinin sert etkileri nedeniyle şiddeti ve sayısı artan aşırı hava olayları, sigorta sektöründe hasar taleplerini önemli ölçüde artırıyor. Bu durum, sigorta şirketlerinin risk değerlendirmelerini bir hayli zorlaştırırken primlerin yükselmesine ve bazı bölgelerde sigorta kapsamının kısıtlanmasına yol açıyor. Dolayısıyla, konut sahiplerinin sigorta yaptırması giderek daha maliyetli ve erişilmesi güç hale geliyor.
Konuya odaklanan Cenevre Derneği’nin “Konut Sigortasını Güvence Altına Almak: Aşırı Hava Koşullarına Karşı Maruziyetin ve Kırılganlığın Azaltılması” başlıklı raporunda vurgulanan başlıklar, iklim değişikliğiyle bağlantılı olarak sigorta sektörünün geleceğini şekillendirecek temel dinamikleri içeriyor.
Kıyılarda maruziyetin artması: İklim değişikliği nedeniyle deniz seviyesi yükseliyor, fırtına, sel, kasırga gibi aşırı hava olayları daha sık ve şiddetli hale geliyor. Özellikle kıyı bölgelerinde artan yapılaşma, bu bölgelerde yaşayan nüfusun ve bölgedeki mülklerin iklim kaynaklı afetlere karşı riskini katlıyor. Bu noktada risk haritalarının güncellenmesi önemli bir adım olabilir. Sigorta şirketleri, kıyı bölgelerinde maruziyet analizini daha hassas hale getirmek zorunda. Bu amaçla coğrafi bilgi sistemleri (GIS) ve uydu teknolojileri kullanılabilir. Yine özellikle kıyı bölgeleri için yeni ürün tasarımları da çözüm olabilir. Bu amaçla özel primlendirme modelleri, mikro sigorta çözümleri veya önleyici teminat modelleri geliştirilebilir. Risk azaltıcı yapısal önlemlerin teşviki de konu için alınabilecek önlemler arasında. Sigorta primlerinde indirime yol açacak yapısal dayanıklılık artırıcı yatırımlar, su basmaz temeller, dalga kıran yapılar desteklenmeli

Kırılganlığın azaltılması: Kırılganlık, sadece maruz kalınan riskle değil, o riske ne kadar hazırlıklı olunduğu ile de ilgili. Konutların dayanıklılığı düşükse sigorta sistemi sürdürülebilirliğini kaybeder ve böylece hasar tazminatları aşırı yükselir. Burada sektörel yol haritası açısından önemli noktalara da dikkat çekmek gerekiyor.
- Sigorta sektörü, konutlarda enerji verimliliği, depreme dayanıklılık, yangın güvenliği gibi alanlarda alınan önlemleri ödüllendiren poliçeler sunabilir.
- Sadece zarar sonrası ödeme değil, zarar öncesi risk azaltıcı hizmetler, erken uyarı sistemleri ya da bina denetimleri gibi konular sigorta kapsamına alınabilir.
- Toplum temelli direnç programları da bu alanda yardımcı olabilir. Özellikle riskli bölgelerde yaşayanlar için bilgilendirme, tatbikat ve yerel müdahale planları desteklenmeli.
Erişilebilirlik ve karşılanabilirlik: Sigorta primleri, iklim risklerinin artmasıyla birlikte yükseliyor. Aynı zamanda bazı teminat alanları daraltılıyor veya riskli bölgelerde sigorta bulmak zorlaşıyor. Bu durum en çok düşük ve orta gelir gruplarını etkiliyor. Konuyla alakalı olarak yapılabileceklere bakalım:
- Fiyatlandırma modellerinde adalet sağlanmalı. Gelir seviyelerine göre kademeli poliçeler veya devlet destekli sübvansiyonlu sigortalar gündeme getirilmeli.
- Mikro sigorta çözümleri üretilmeli. Düşük primli, dar ama temel koruma sunan sigorta modelleri geliştirilmeli.
- Finansal okuryazarlık da artırılmalı. Sigortanın neden gerekli olduğu, hangi teminatların neden önemli olduğu konusunda özellikle kırılgan gruplara yönelik kampanyalar düzenlenmeli.

Kamu ve özel sektör iş birliği: Aşırı hava olaylarının ekonomik etkisi büyürken, tek başına özel sektörün bu yükü taşıması da gitgide zorlaşıyor. Kamu politikaları ve özel sektör inovasyonu birlikte çalışmalı. Çözüme yönelik önerilerden bazıları şöyle:
- Devlet destekli reasürans modelleri geliştirilmeli. Türkiye’deki DASK gibi sistemler, özel sigorta şirketlerini destekleyerek risk paylaşımını mümkün kılar.
- İklim uyum fonlarıyla entegrasyon sağlanmalı. Kamu kurumlarıyla iş birliği yapılarak afet risk azaltma projelerine finansman sağlanabilir.
- Ortak veri platformları oluşturulmalı: Risk verilerinin kamu ve özel sektör arasında paylaşımı, daha doğru risk analizlerine olanak verir.
- Sigorta yaptıranlara, afet dirençli konutlara, sürdürülebilir yapı malzemesi kullananlara kamu destekleri sağlanabilir.
Öte yandan konut sigortası sahipleri ve potansiyel sigorta yaptıracaklar için de bazı öneriler ise şöyle:
Hasar riskini azaltmak: Konutların dayanıklılığını artıracak yapı güçlendirme ve önleyici tedbirler almak, sigorta primlerini düşürebilir.
Poliçe kapsamını detaylı incelemek: Aşırı hava koşullarına karşı hangi teminatların olduğunu anlamak ve gerektiğinde ek teminatlar almak önemli. Bu husus atlanmamalı.
Sigorta şirketi ile iletişimde olmak: Poliçe yenilemelerinde, risk artışlarına karşı şirketle yakın iletişim kurmak ve alternatif çözümler talep etmek de kesinlikle fayda sağlar.
Cenevre Derneği’nin raporu, iklim krizinin konut sigortası üzerindeki etkilerine dair kritik bir uyarı olarak ele alınmalı. Özetle artan aşırı hava olayları karşısında, sigorta sektörü ile kamu ve bireylerin iş birliği içinde dayanıklılığı artırması gerekiyor. Konut sahiplerinin bilinçli hareket ederek sigorta çözümlerini güncellemeleri, uzun vadede finansal kayıpların önüne geçilmesi için kritik öneme sahip.